Kadınların yazdığı her satır kadınlara güç verir – Evrensel
Mısra BELGE – Evrensel (28.6.2014)
Türkiye feminist bir yayınevi daha kazandı: Güldünya Yayınları. Pazartesi dergisini çıkaran Kadın Kültür ve İletişim Vakfının bünyesinde kurulan Güldünya Yayınları’nın ilk kitabı Yoko Ono’nun “Meşe Palamudu” oldu.
Adını, kadına karşı şiddetin bir sembolü haline gelen Güldünya Tören’den alan yayıneviyle, kadına, yayın politikalarına, bundan sonra izleyecekleri yollara dair sohbet ettik.
Güldünya, Türkiye için kadına yönelik şiddetin bir simgesi haline geldi. İsim seçiminizin nedenlerini bir de sizin sözcüklerinizle öğrenebilir miyiz?
Güldünya Tören, bilindiği gibi, ağabeylerinin ilk saldırısından sağ olarak kurtulmuştu ama güvenlik görevlilerinin aynı ağabeyleri hastane odasına alması sonucu öldürüldü. Güldünya’nın katledilişi farklı birçok şeyi gün yüzüne çıkarttı. Ailenin kadınlar için esas tehlike olduğu, devletin kadınları aileye karşı hiçbir biçimde korumadığı açıkça görüldü. Güldünya’nın simge olmasında en önemli etken budur. Biz de yayınevimize onun dünyalar güzeli adını vererek hatırasını yaşatmak istedik.
BARIŞIN TOHUMLARI
Güldünya Yayınları’nın ilk kitabı Yoko Ono’nun “Meşe Palamudu” oldu. İlk kitap olarak “Meşe Palamudu”nu seçmenizin nedeni nedir?
Yoko Ono, yirminci yüzyılın en ilginç sanatçılarından biri. Ressam, kavramsal sanatlarla ilgileniyor, yazar, müzisyen, aynı zamanda bir barış eylemcisi ve feminist. Çocukluğunda savaşın ağır koşullarını yaşamış. Adının sadece John Lennon’la anılması büyük bir haksızlık. Kaldı ki Yoko Ono’un, John Lennon’ın politik bilincinin gelişmesine de büyük bir katkısı olmuş. Yoko Ono’nun sekseninci yaşı için basılan “Meşe Palamudu”nun çok güzel bir hikayesi var. John Lennon ve Yoko Ono 1968 yılının haziran ayında İngiltere’deki Coventry Katedrali’nin bahçesine birer meşe palamudu eker. Bir yıl sonra evlenecek olan çift, bu tohumların dünya barışı dileklerini temsil ettiğine inanmaktadır. Evlenmelerinin ardından aralarında Kamboçya, Arjantin, Kanada’nın bulunduğu ülkelerin devlet başkanlarına birer meşe palamudu göndererek barışın “canlı heykelleri” olarak tanımladıkları bu tohumların ekilmesini isterler. İyi ve kötü tepkiler alırlar, örneğin Malezya Kralı meşe palamudunun sarayının bahçesine ekileceğini bildiren bir mektup gönderir çifte. Ono, sekseninci doğum günü şerefine basılan bu kitaba o meşe palamutlarına ithafen bu ismi vermiş. Kitapta çizimleri ve Haiku geleneği içinde değerlendirilebilecek çok zarif, insanı hayatı üzerine düşündüren metinler var. Ara sıra bakmak isteyeceğiniz, çok şık ve çok bilge bir kitap. Güldünya’ya yakışacağını düşündük.
TÜRKİYE’DE FEMİNİST YAYINEVLERİNE İHTİYAÇ VAR
Yayınlayacağınız kitapların kadınların kurtuluş ve özgürlüğüne katkıda bulunma süzgecinden geçireceğinizi söylüyorsunuz. Basacağınız kitapları seçerken bu yolda ne gibi ölçütler kullanıyorsunuz?
Bugün birçok yayınevi, feminist kitaplar basıyor. Birçok önemli eser Türkçeye kazandırıldı, feminist kitaplar basan “Ayizi Yayınları” da önemli telif eserler bastı. Bunların hepsi çok değerli ve Türkiye’nin ilk feminist yayınevi olan “Kadın Çevresi”yle de birlikte önümüzü açan şeyler. Biz özellikle kuramsal kitaplarda piyasanın taleplerinden ziyade, kadın kurtuluş hareketinin ihtiyaçlarını temel alan bir yayın politikası izlemeye çalışacağız. Ayrıca sanat ve bilim alanında varolan kadınların görünürlüğü de çok önemli bir yayın alanımız. Yoko Ono’nun “John Lennon’ın eşi” hatta “Beatles’ı dağıtan kadın” olarak tanındığı düşünülürse belki Meşe Palamudu’nu da hem bir edebiyat eseri hem de görünürlük açısından ele almak doğru olabilir. Diğer yandan feminizm sadece politikanın dar alanına sıkışmış bir mücadele değil. Çok farklı alanlarda, çok farklı biçimlerde yürütülüyor. İkinci kitabımız da bunun iyi bir örneği olan Rus feminist punk grubu Pussy Riot üzerine. Bunun dışında kadınların kaleminden çıkmış özgürlükçü her satırın kadınlara güç verdiğini düşünüyoruz. Bu tür eserler de yayın listemizde yer alacak. Üçüncü kitabımız Doğu Asya feminizmleri üzerine. Türkiye’de feminizm sadece Batıda var olan bir hareket olarak tanınıyor, hatta Batılı olmakla suçlanıyor. Bu türden yanlış algıları değiştirmek de önceliklerimiz arasında.
Türkiye’de, daha çok yayınevleri bünyesinde “kadın” başlığı altında feminist çalışmalar ve edebiyat yapıtları olduğunu görüyoruz. Feminist yayınevlerinin kurulması ve çoğalmasının kadın hareketi ve edebiyatta sizin için öneminden, ifade ettiklerinden biraz bahsedebilir misiniz?
Dünyada da birçok önemli feminist eser, feminist olmayan, sol eğilimli yayınevleri tarafından basılıyor. Feminizmin “taşlanacak” bir siyasi akım olarak çıktığı yoldaki zaferlerinden biri bu. Ama önceliği bu olan, hareketi takip etme imkanı ve arzusu bulunan, feminist yayınevlerine hâlâ ihtiyaç var. Edebiyat, özellikle de roman okurunun Türkiye’de kadınlardan oluştuğu biliniyor. Bu hakikatli okura, kendisinden bahseden, varlığını, var oluşunu inkar etmeyen, dahası kutlayan eserler armağan etmek boynumuzun borcudur.