Feryal Saygılıgil ile “Bir Kadın Grevi” üzerine söyleşi: “Bu kadınlar vazgeçmeyecek, bunu anladık” – Sendika.org
5.09.2018- Sendika.org
Aylin Kaplan
“Bana çok dehşet gelen, tüylerimi ürperten şey, hepsinin numaralı olmasıydı. Birbirlerinin isimlerini bilmiyorlar. Ayşe, Fatma, Aysel değiller; 123 numara, 122 numaralar… Bunun Nazi kampından ne farkı var?” Saygılıgil’in Nazi kampına benzettiği yer, Novamed grevinin gerçekleştiği Antalya Serbest Bölgesi. Kendisi bu grevi bir feminist akademisyen-yazar olarak gidip yerinde inceledi ve kitaplaştırdı. Saygılıgil’le sınıf hareketinin ve kadın hareketinin bu özgün deneyiminde neler yaşandığını ne dersler çıktığını konuştuk
Almanya merkezli Fresenius Medical Care’e (FMC)bağlı olarak 2000 yılından beri Antalya Serbest Bölgesi’nde faaliyetini sürdüren Novamed’de, Petrol-İş Sendikası’na üye 83 kadın işçi, maruz kaldıkları saldırıları bertaraf etmek, sendikalaşma haklarını savunmak için 26 Eylül 2006’da greve çıktı. Bir yılı aşkın süren grev, kadınların direniş ve örgütlenme deneyimlerini, hak arama mücadelelerini gelecek kuşaklara aktarmak açısından oldukça önemli bir grevdi. Novamed grevinin önemi, Türkiye’deki serbest bölgelerde başarıya ulaşan ve toplu iş sözleşmesi imzalanan ikinci grev olması. Bu grevi ayrıcalıklı kılan bir diğer özellik ise “kadınların grevi” olması. Greve Türkiye’den ve dünyadan birçok kadın örgütü, feministler, sendikalar, konfederasyonlar ve siyasi partiler destek vermişti.
Düşük ücret verilmesi, hamileliğin takvime bağlanarak sıraya konulması, tuvalete gitmenin önce yasaklanması, sonra dakikalara bağlanması, kadınların aybaşı dönemlerinin sorun olması gibi nedenlerle 83 kadının başlattığı direniş, 448 gün sürmüş ve üç yıllık toplu iş sözleşmesi imzalanarak sonlanmıştı.
Sosyolog Feryal Saygılıgil’in doktora tez çalışması “Bir Kadın Grevi Serbest Bölge’de Kadın Olmak” ismiyle Güldünya Yayınları’ndan çıktı. Biz de hem kitabın çıkış sürecini hem de Novamed Grevi’nin önemi ve çıkarılan dersleri Feryal Saygılıgil ile konuştuk.
Merhaba, öncelikle Novamed grevinigidip yerinde takip etmeye ve bunu tez çalışması haline getirmeye teşvik eden şey neydi?
2006-2007-2008 yılları kadın direnişleri açısından çok bereketli yıllardı. Ben o dönemde Filmmor Kadın Kooperatifi’ndeydim. Necla Akgökçe arkadaşımdır, Petrol İş Kadın Dergisi’nin editörüydü ve bana Novamed’den söz etmişti. Necla Antalya’ya gidip kadınlarla söyleşi yaptıktan ve Petrol İş’e kadınların üye olmaya başladığını öğrendikten sonra çok heyecanlandık. Necla ile telefon konuşmamızı hatırlıyorum: “Necla böyle bir şey varmış, bu kadar çok kadın greve çıkmışlar. Bu doğru mu, biz ne yapabiliriz?” O da ne yaparsak yerinde olacağını çünkü başka kadınlarla temas etmeye ihtiyaçları olduğunu söyledi. Serbest bölge kapalı bir alan ve kendi kendilerine bir şeyler yapmaya çabalıyorlar. Feministlerin desteği burada önemliydi.
Novamed Grevi’yle serbest bölgenin ne olduğunu anladık
Filmmor’da Mor Gündem’in yapıldığı dönemdi. Biz de Güliz Sağlam’la kameraları alıp bölgeye gittik. Grevin yüzüncü günleriydi, çadıra gittik ve çekimler yaptık. Farklı farklı kadınların evlerine gittik, yemekler yedik, sohbetler ettik. Bu kadınlar vazgeçmeyecek, bunu anladık. Onlar vazgeçmiyorsa eğer biz nasıl destek verebiliriz diye düşündük. Çünkü bu topraklar sürekli kadın grevine tanıklık etmiyor. Böylece grevi takip etmeye karar verdik. 12 dakikalık kısa bir çalışma çıktı oradan. Sonrasında bunu daha derli toplu bir belgesel yapabiliriz diye düşünmeye başladık. O sırada da ben Mimar Sinan Üniversitesi’nde doktora tez aşamasındaydım. Bu grev dışında da bir şey yapamazdım. Orayı takip ediyordum, grevin içindeydim ve aklım oradaydı. Sonuç olarak grevle ilgili çalışmaya başladım. Novamed Grevi meselesiyle biz serbest bölgenin ne olduğunu da anlamış olduk.
Kitapta da ayrıntılı olarak bahsediyorsunuz; serbest bölgede kadın olmak, kadın olarak çalışmak nasıl, bunu biraz açar mısınız? Kadınların vazgeçmemesinin nedeni oradaki ağır çalışma koşulları mıydı?
Aslında kadınların çalışma koşulları açısından çok büyük bir fark yok. Fark görünür olma meselesi. Biz onların emeklerine el konuş biçimlerinin ya da haksızlıkların ne kadar farkındayız, bunlar ne kadar su yüzüne çıkıyor, onlar seslerini ne kadar duyurabiliyor?
Bir yerdeki ezilme biçimi diğer yerde yeniden üretiliyor. Fabrikalarda neden kadınlar tercih ediliyor? Çünkü kadınlar ses çıkarmıyorlar, biat ediyorlar ve hemen hemen her işi onlara yaptırabiliyorlar. Mesela montaj hattında işi bittiğinde kadın gidiyor bir de çay demliyor. İki kova su atıp tuvaleti temizliyor, yerleri siliyor, ne olacak zaten evde de bu işi yapıyorum diye düşünüyor. Bunu çok normal olarak görüyorlar.
Evdeki koca denetiminden işyerindeki patron denetimine
Serbest bölge meselesinde, kapalı bir alandan söz ediyoruz ve Türkiye açısından Novamed Grevi’ne kadar hiç de fark etmediğimiz o kapalılık, yasaklı olmayı da getiriyor. Aslında yasak değil ama kapıdan elini kolunu sallayarak giremiyorsun. Bir güvenlik hattı, bir sınır var. İzin belgen olması gerekiyor hattın diğer tarafına geçebilmen için. O kapalı alanda ne yaşandığının dışarıdan görünmesi mümkün değil. Burada çalışan insanlar öğle tatilinde dahi dışarıya çıkamıyorlar. Yarım saat öğle yemeği molaları ve 15 dakikalık çay molaları var. Bu 15 dakikada hem çay içip hem tuvalete gitmek zorundalar ve de tuvalette kuyruklar oluyor.
Serbest bölge dışındaki fabrikalarda işçiler en azından öğle arasında, molalarda, eve giderken, durakta beklerken başka insanlara temas edebiliyor. Ama burada tam bir paketleme usulü var. Servisle işe getirilip götürülüyorlar. Patriyarkal denetim mekanizmasının tam somutlaşmış hali. Evde koca, baba, ağabey denetiminden çıkıyor işyerine, patrona yani başka bir patriyarkal denetim biçimine teslim ediliyor. Dolayısıyla hiçbir nefes alma hakkı tanınmıyor. Bu kadınlar ancak grev sayesinde dışarıyla temas etmiş ve seslerini duyurabilmiş oldular.
Nedir bizim derdimiz; aynı biçimde eziliyoruz
Yine kitaptaki çarpıcı örneklerden birisi kadınların ne fabrikada ne serviste birbirleri ile konuşamıyor, birbirlerini tanımıyor oluşu. Buradan bakacak olursak grevin kadınların kendi aralarındaki ilişkisi, birbirlerine güven duymaları açısından nasıl bir etkisi oldu?
Kadınlar, grevle birlikte kamusal alana çıkmış oldular. Kamusal alana çıkmakla birlikte birbirleriyle temas ettiler. Sermaye dediğimiz şey öyle bir yapı ki işçinin birbiri ile konuşmasını istemez. İşçinin birbiri ile konuşması örgütlenmenin yolunu açar. Çünkü dertlerinin ortak olduğunu anlamalarının ilk aşamasıdır. Bizim derdimiz ortak. Nedir bizim derdimiz; aynı biçimde eziliyoruz. Kadınlar iletişim halinde olduklarında şunları konuşmaya başlar: “Ben şöyle çalışıyorum. Aaa ben de böyle çalışıyorum. Şef bana da aynı şeyi söyledi ama başka biçimde söyledi…”
Patron işçileri birbirine kırdırtma, sevdirmeme politikası izler. İşçilerin montaj hattında belirli bir süreleri var ve saniyelerle çalışıyorlar. Dolayısıyla birbirleri ile konuşmaya fırsatları da yok. Serviste de zaten uyuyorlar. Ayrıca konuşmaları da yasak, servis şoförü bu konuda tembihleniyor. İşçiler konuşmadan evine gidip gelecek, işyerine ait bir şey asla konuşulamaz.
Nazi kampından ne farkı var?
Dolayısıyla işçiler birbirlerini doğru düzgün tanımıyorlardı. Bana çok dehşet gelen, tüylerimi ürperten şey, hepsinin numaralı olmasıydı. Birbirlerinin isimlerini bilmiyorlar. Ayşe, Fatma, Aysel değiller; 123 numara, 122 numaralar… Bunun Nazi kampından ne farkı var? Grev işçilere, hepsinin adlarıyla birlikte farklı farklı kişilikleri olduğunu hatırlattı.
Kamusal alana açılmış olmaları evlerin de dışarıya açılmasına bir yol çizmiş oldu. Biz neden bu kadar kendimize kapanmıştık? Ev ve işyerinin dışında başka bir yaşamı fark etmeyişimizin nedeni neydi? İşyerine girdiklerinde okulda öğrendikleri “Kolay gelsin arkadaşlar” demek bile yasaktı.
Montaj hattında, onların deyimiyle “line”da, bir şey oluyor, elleri kanıyor örneğin. Hemen tedavi edilmesi gerekiyor. Ama yaşanan bu değil;kanın ürüne bulaşması büyük bir felaket! O anda bütün işi, üretimi durduruyor çünkü. Üretimin durması patronun kârına engel yaratan bir şey. Patron için esas mesele de bu.
Aralarında husumeti yaratan nedenlerden bir tanesi de şu: Birinin bir iki saniye gecikmesi demek bütün üretimi engellenmesi anlamını taşıyor ve en son işi çıkarandan hesap soruluyor. Dolayısıyla birbirlerine düşman oluyorlar.
Peki grevin “ev”e nasıl bir etkisi olmuştu, kadınların evdeki yaşamlarında da değişimler olmuş muydu?
Hamileliğin sırayla olması, tuvaletin saatle olması, hastalanmaya, baş dönmesi vs. dahi izin verilmemesi, şefler tarafından hakarete maruz kalınması gibi şeyler artık belli bir noktadan sonra aralarında konuşulmaya başlıyor. Petrol İş Sendikası’nı öğrenip üye oluyorlar 2005’te. İşçiler başta greve çıkmak istemese de greve çıkmaya mecbur ediliyorlar ve bu da onların lehine sonuçlanıyor. Politikleşmeye başlıyorlar. Evde de bir dönüşüm yaşanıyor elbette. Bu da feministlerle temaslar sonucu oluyor.
Sen işyerinde çalışırken de ütü yapmaya devam ediyordun
Ben Antalya’da bir süre yaşadım Novamed’li kadınlarla. Çok sohbet ettik. Mesela ütü üzerine konuşuyoruz; ben ütüden nefret ettiğimi söyledim. Aslında hepsi nefret ettiğini söyledi sonra ama ütü yapmaya devam ediyorlar. “Neden ütü yapmaya devam ediyorsun?” “Kim yapacak, kocam işe gidiyor?” “Kocan işe gidiyor ama sen de greve gidiyorsun ve tüm gün çadırdasın. O senin için ne yapıyor?” “O da bana destek oluyor, en azından ses çıkarmıyor.” “Peki ama sen işyerinde çalışırken de ütü yapmaya devam ediyordun. Bundan hiç vazgeçmemişsin.” Böyle diyaloglarımız oluyordu. Evet, o dönem tüm bunları konuştuk, üzerine düşündük, kafalarında bir kıvılcım oldu. Ama şunu da söylemek lazım, elbette geçici bir çözüm oldu. Orada bir süre yaşayıp dönmenin çok bir manası yok.
Peki, sendika içerisinde nasıl bir etkisi oldu kadın grevinin? Kadınlar sendikayı dönüştürdü mü? Sendika kadın grevine dair nasıl bir tavır aldı?
O dönem Petrol İş’te Mustafa Öztaşkın başkandı. Mustafa bey, kadınların yanında yer alan, dinleyen birisiydi. Başkan konumunda olup başkaları adına karar veren birisi değildi. Karşısındakinin ne istediği üzerine düşünen birisiydi. Bunu uzun uzun anlatıyorum çünkü özellikle erkek bir sendika başkanı olarak az rastlanan bir özellik. Sendika içindeki kadın dergisi o dönemde sadece dergi gibi değil bir kadın ofisi gibi, örgütlenme uzmanı gibi davranıyordu ve buna izin veriliyordu. Neden izin vermesin diye düşünülebilir ama öyle olmuyor. Bunlar örgütlenme uzmanlarının işi gibi hareket ediliyor.
Sendikada kadınlara söz hakkı verilmesi sayesinde
Necla’lar grevin başından sonuna kadar işin içindeydi. Feministlerin de grevle bütünleşmesini sağlayan şey Necla Akgökçe’nin orada olmasıydı. Filiz Karakuş’un da adını anmak gerekiyor. Filiz de o dönem Necla ile iletişim kurup “hep birlikte ne yapabiliriz”e kafa yormuştu. Birçok kadının bir araya gelmesi Petrol İş’te kadınlara söz hakkı verilmesi nedeniyle gerçekleşti. Feminist kadınlar işin içinde olunca elbette sendika ne yapabilir, sendika kadınların taleplerine nasıl kulak verir bunun üzerinde duruldu. Kadınlar nasıl örgütlenebilir üzerine kafa yoruldu. Tabi ki tek tek evlere giderek. Kamusal alandaki bir mekanda buluşmaktan öte ev toplantılarının organize edilmesi önemli bir stratejiydi.
Bir diğer şey kadınlar ne talep ediyor, sendikadan ne bekliyor? Kadınlar gece sokağa çıkmakta zorlanıyor bu nedenle toplantı saatleri bir sorundu. Bu nasıl halledilebilir, sendikanın ya ulaşım konusunda kolaylık sağlaması ya da toplantı saatlerini değiştirmesi gerekiyordu.
Bunun dışında Novamed Grevi’ndeki kadınlarda pek rastlanmasa da başka serbest bölgelerde kadınlar erkeklere yönelik aktivitelerin düzenlenip kendileri için organizasyonlar yapılmamasından yakınıyordu.
Masada feministler olmayınca…
Grev sonucunda imzalanan toplu sözleşmede de kadınların talepleri yer almadı değil mi?
Evet yer almadı çünkü masada Kadın Dergisi yoktu, feministler yoktu. Dolayısıyla kadınların kendi talepleri yer almadı. Vardiya usulü çalışmanın getirdiği meslek hastalıkları var, bu hiç konuşulmadı, vasıf tartışması yer almadı. Sendikal yönetimde kadınlar neden yer almıyor? bunu o dönem işyeri temsilcisi arkadaşlarımız çok sordular ve hala soruyoruz.
Novamed grevinden bugüne ne kaldı?
Novamed Grevi’nden bugüne emek tarihi açısından çok önemli bir deneyim birikimi; eylem bilgisi kaldı. Kadınların inadının, öfkesinin, isyanının nasıl bir kolektif mücadeleye dönüşebileceğini öğrendik. Bir arada olmaktan vazgeçmemiz gerektiğinin önemini kavradık. Tabii sendikal mücadele açısından da bu deneyimden yola çıkarak tartışılacak çok şey var.
Bugün de Flormar’ın Gebze’deki fabrikasında Petrol İş Sendikası’na üye oldukları için işten atılan ve çoğunluğunu kadınların oluşturduu bir direnişe tanklık ediyoruz. Bugün Flormar’a bakıca ne söylemek istersiniz? Mesela geçmişte Novamed Grevi gibi bir deneyimi olan Petrol İş Sendikası Flormar başldığında geçmişten çıkan derslerin farkında mı?
Novamed Grev deneyimi buraya ne kadar aktarılıyor bilmiyorum. Novamed, emek hareketi açısından müthiş bir deneyimdi. Bana hiçbir şey sorulmadı açıkçası. Novamed’deki kadınlara kadınlara ulaşılıp deneyimlerini anlatmaları istendi mi onu da bilmiyorum.
Bizler kendi gücümüzle, elden geldiğince kadınlara ulaşmaya çalışıyoruz ve buna devam edeceğiz. Bu çok önemli. Kadınlar vazgeçmiyorlar, direnmeye devam ediyorlar. Bunlar laf olsun diye söylenmiş sözler değil.
Hepimiz kadınız, farklı biçimlerde yaşıyoruz ama aynı şekilde inciniyoruz
Peki Flormar’da direnişte olanlara ne söylemek istersiniz buradan?
Biz her yerde çeşitli şiddet biçimlerine maruz kalıyoruz. Evde, işyerinde, sokakta her yerde; benzer olmayabilir, farklı biçimlerde ezilebiliriz ama aynıyız. Hepimiz kadınız, farklı biçimlerde yaşıyoruz ama aynı şekilde inciniyoruz. Aynı şekilde örseleniyoruz. Ve de aynı biçimde öfkeleniyoruz. Öfkemizi kaybetmememiz gerekiyor. Flormar işçilerinin yaptığı şey öfkelerini dile getirmek, bundan vazgeçmesinler. Nasıl Novamed işçileri bize bunu bıraktıysa Flormar işçileri de yaşadıkları deneyimi bırakacak. Bu direnişin kazanımla sonuçlanacağına inanıyorum. Biz de ne yapabilirsek yapmaya devam edeceğiz. Sendikanın da bizlere kulak vermesini talep ediyoruz.
Ancak birlikte güçlü olabiliyoruz. Bizi birleştiren şey sokaklar. Bu mecazi bir şey. Sokak dediğimiz fabrikanın önü de olabilir, mahallemiz de evimizin önü de olabilir. Bir araya gelmekten imtina etmemeliyiz.
Söyleşi: Aylin Kaplan
Fotoğraflar: Hakan Bintepe
Yorumlara kapalı, fakat geri izlemeler ve pingback açık.